Yanyatır ocağını kurucusu ve piri olarak bilinen Çobanlı Aşiretinden Durhasan Dede’nin (mezarı Adana Ceyhan ilçesi Durhasan Köyündedir) torunu olan Hızır Dede, obası ile 1800’lü yılların başında Narlıdere’de yerleşik hayata geçer.
Daha sonrasınada ibadetlerini yerine getirmek için bir cemevi yapılmasınan karar verirler ve diğer illerde yaşayan tahtacı Aşiretlerine yardım için haber salarlar. Gelen yardımlar üzerine 1874 yılında bugün Kültür evi olarak bilinen Tarihi Cemevi’nin yapımına başlarlar.
Bina adını kimsenin bilmediği Rum asıllı bir usta tarafından yapılmıştır. Kerestelerinin Antalya’nın Finike İlçesinin Gökbük Köyünden katırlarla getirildiği, salon taşlarının ise Malta’dan deniz yoluyla getirildiği bilinmektedir.
Yanyatır Ocağı diye de bilinen tarihi Cemevi Türkiye’deki Tahtacı Aşiretlerinin en büyük ve en kutsal iki ocağından birisidir. Diğeri de Aydın Reşadiye’de olan Emiroğulları Ocağı’dır. Cemevinin en önemli işlevi “Dara Durma (Baş Okutma) da bilinen Sorgu Cemlerinin burada yapılıyor olmasıdır.
Tarihi Cemevi’nin girişinde sağda aşevi ve kurban kesim yerlerinin olduğu fakat buraların tamamen yıkıldığı ve yine sağda yer alan mezarlıkta Mürşit yakınları ve akrabalarının yattığı bilinmektedir. Binanın ön bahçesinde yer alan kuyunun başında eskiden genç kızların sevgililerine maniler söyleyerek eğlendikleri, Cem Törenlerinin girişteki büyük salonda yapıldığı, sağdaki ve soldaki odalarda mürşitlerin kaldığı, üst katlarda dışarıdan gelen taliplerin (konukların) ağırlandığı bilinmektedir.
13. yüzyılda Anadolu’da “Ağaç Eri” olarak da bilinen tahtacılar 16. yüzyılda Osmanlı vergi nüfusu tahrir defterine Cemaat-ı Tahtacıyan olarak geçerler. Bu yüzyıldan sonra yerleşik hayata geçilen döneme kadar göçebe olarak dağları ve ormanlık alanları yurt edinerek ağaç işleri ile uğraşırlar. Ağaç işleme sanatının en iyi temsilcisidirler. Bu sanatın en güzel örneklerini Cemevi’nin üst katlarındaki tavan süslemelerinde görebilmekteyiz.
Cemevi’nin yapılışı sırasında yaşanan bir öykü şöyledir.
“Antalya’nın Finike ilçesi Gökbük Köyü’nden olan Musa emmi, o dönemin mürşidi Hızır Efendi tarafından, cemevi yapılmasına yardım çağrısından sonra, çam ağaçlarından iki adet mertek (ağaç kütüğü) kesip katırına yükler. İki merteği Narlıdere’ye getirmek için yola çıkar. Günler süren yolculuktan sonra nihayet tarihi cemevinin yapılacağı yere gelir. Mertekler katırdan indirilir ve mürşide haber verilir. Mürşit, ağırbaşlı haliyle, getirilen merteklere şöyle bir bakar; düzgün olanını ayırır, diğerini ayağı ile biraz ileriye yuvarlar. Yuvarlanan mertek biraz yamuktur. Mürşit, Musa emmiyi karşısına alır ve hafiften azarlarcasına, ‘Bre zındık! Burası cemevi! Burada kırklar meclisi temsil edilecek. Bizde yamuk olmaz. Bu kapıdan yamuk bir şey girer mi?’ der ve cezalandırır onu.
Verilen ceza şöyledir: Musa Emmi bu yamuk merteği alıp geldiği yere (Antalya-Finike’nin Gökbük Köyü) geri götürecek, yerine düzgün bir mertek getirecektir.”